17 Ağustos 2010 Salı

SERHAN ŞEŞEN



Ben sadece bir oğul kaybetmedim oğlum. En iyi arkadaşımı, sırdaşımı ve de öğretmenimi kaybettim. Bana yaşattığın dolu dolu 26 sene için teşekkür ediyorum. Ağlıyorsam da şu anda idare et, duygusallığıma ver ve bana bir kez daha 'Babuş' diye sarıl...O hiç ağzından eksik etmediğin 'Seni Seviyorum' sözünü bir daha söyle bana... Bu 'sığ' ortamda bu kadar 'derin'de olmanda bir 'mana' var benimle paylaşmadığın, bunu da hissediyorum. Bu da anlatamadığından değil... Üzülmemi istemediğinden...


Öyle yumuşacık bir kalbin vardı ki... Hatırlar mısın? Küçük bir arabamız vardı ve bir gün sen, ben, Diloş ve babaannen arabamızla Darüşşafaka'dan evimize doğru giderken ellerinde paketlerle durakta otobüs bekleyen yaşlı bir teyzeye rastlamıştık da sen arabayı durdurtup, teyzeyi arabamıza bindirip bir taksiye atlayıp öyle dönmüştün eve...Biz şaşkınlıkla arkandan bakmıştık... Bugün gibi...


Sonra askere gideceğim gün ki, o gün de annenin doğum günüydü çatı katındaki odanda doğum gününe uygun müzikler yapman, tam ben kapıdan çıkacakken de belime sarılıp mavi mavi ağlaman... Çocukla çocuk, büyükle büyük olman... Zaman zaman ikisini birbirine karıştırman ama sonunda yine haklı çıkman...

NE YAPACAĞIZ BURHAN?

Okuman... Okuman... Okuman...Sonra seni Gölköy'de Deniz'le tanıştırmam...Onunla beş yıla yakındır birlikte olman...Ve de sana artık 'büyük baba' olma isteğimi söylemeyip, bunu 'kızım' kadar sevdiğim Deniz'le senden sonra paylaşmam...

Kızkardeşin Dilhan'ın 'Ben ağabeyimle bu kadar az mı yaşayacaktım!' diyen masum isyanı... Amcan Gökhan'ın sürekli ıslak gözleriyle dimdik durması, annenle elele yoğun bakım odasına girmemiz, Şeşen Kaptan'ın Camii'de sürekli 'Ne yapacağız ya Burhan?' deyip kafasını sallaması... İlhan amcanın, Arzu yengenin bir masa etrafındaki çaresizliği, annemin makyajsız yüzü, İsmet Dede'nin, Müşerref anneannenin sessizliği, Demet teyzenin yüzündeki acı, Selin ve Selen'in seni kaybetme korkusu, Hasan'ın sürekli yere bakması, dargınların barışması, hastanedeki tüm akrabalarının ve arkadaşlarının sabırlı bekleyişi, seni tanıyıp tanımayan tüm insanların duası... Hepimizin sana bir 'teşekkür' ve de 'özür' borcu var Serhoşçum... Bizlere yaşattıkların için 'teşekkür' ama sana yaşattıklarımız için de bir 'özür' borcumuz var canım oğlum...


Zira bizler hep başkalarının başına bu tür 'çağdışı', 'insanlık dışı' olayların geleceğini düşündük. Asıl ve de gerçek 'kahramanlar'ın bunları yaşayabileceğini hiç düşünmedik... 21.yüzyılda Türkiye'nin yaşadığı sağlık skandallarını gazetelerin sayfalarında satışı arttıran bir haber, televizyonlarda rating kaygısı olarak algıladık. Ta ki senin başına, bizlerin başına bunlar gelinceye kadar...Felsefe masterı yaptığın Galatasaray Üniversitesi'ndeki öğretmenlerinin söylediğine göre; sen 'milyonda bir gelebilecek bir öğrenciydin' ama 'milyonda bir olabilecek, tıp fakültesi öğrencilerinin bile yapmayacağı bir hata ve ihmalin' sonucu artık aramızda değilsin...Hatayı kabul ederim ama duyarsızlığı değil oğlum.


Şu anda sabahın beş buçuğu... Çengelköy'deki bahçene seni görmeye geleceğim birazdan bir paket sigara ve birkaç şişe birayla...Ne demişti Gökhan amcan: Gündoğarken ufukta yeni bir can taşır elinde...

BURHAN ŞEŞEN




Yaşam en değerli varlığımız. Onun bizi,bizim onu var ettiğimiz bir ilişki var aramızda. “Biz” derken gerçekten bizi kast ediyoruz. Tüm insanları… Dili, dini, ırkı, rengi, cinsiyeti, kıyafeti, şivesi, kilosu, hayata bakışı, doğulusu, batılısı, yerlisi, yabancısı… nasıl olursa olsun tüm insanlardan söz ediyoruz. Ama sadece insanları da değil; biz “biz” derken büyük bir BİZ’den söz ediyoruz, sadece insanları kapsayan küçük bir bizden değil. Hava, su, toprak, taş, tüm hayvanlar, tüm bitkiler… kısacası evrendeki her şeyi, her canlıyı ve cansızı kast ediyoruz. BİZ, aslında çok büyük bir aileyiz…

Yaşam bunların tamamı bir aradayken güzel…ve yaşam, tüm bunların birbirlerine saygılı olmaları halinde mümkün… Biri eksikken, diğeri tam olamaz…Hepsi bir arada, hepsi birlikte ama hepsi birbirine saygıyla ve gerçek sevgiyle yaklaşarak…Hiç birimiz öne çıkmadan, hiçbirimizi arkaya atmadan, hepimiz bir arada… Yaşam böyle anlamlı, böyle güzel ,böyle doğru ve böyle de yaşanmalı.


Annelerimizin günü var, babalarımızın günü var, öğretmenlerimizin günü var, çocukların günü var, hayvanlar günü var, çevre günü var…Hepsi de iyi ki varlar. Ama biz inanıyoruz ki bunların hepsini kucaklayan, hepsinin bir arada olmasını mümkün kılan, tüm bir yaşama saygı günü de olsun.


27 Şubat Serhan’ın doğum günü. Ama artık onsuz kutluyoruz bu doğum günlerini, onu içimizde var ederek. Bu günün Yaşama Saygı Günü olmasını istiyoruz ki böylece, onu kaybetmemiz, yaşamı hep var edebilmemize neden olsun…


Eğer siz de bu girişimi anlamlı buluyorsanız ve desteklemek isterseniz, görüşlerinizi ve iletişim bilgilerinizi lütfen serhander@serhansesen.com adresine gönderin.





Gidişiyle, hayata dair yine binlerce şeyi sorgulatan ve ardında koskocaman boşluk hissi bırakan bir melekti Serhan. Her şey sanki bir muamma ve ben olanlara hala inanmıyorum...ASLI HEPER

Seagulls never die, they just fly away... Ne güzel söylemiştin o şarkıyı "i want to get away, i want to flyyyy awayyyyyy" ...MELİKE

Onunla hic tanışmadık, yaşasaydı ihtimal hiç tanışamayacaktık, bir şeyler duymasak okumasak onunla ilgili, az da olsa bilmemiş olsaydık ne güzel bir insan olduğunu, hayata veda edişinden bir sene sonra onu hatırlayıp böyle bir yazıyı yazmayacaktık.

Tüm güzelliklerin hak ettiği gibi yaşadığı bir dünya dileği ile,

ÖZGÜR- SEYHAN
 

 

En yakın dostumun kuzeni olmasından kaynaklı oldukça eski bir arkadaşlığımız vardı kendisiyle. Bodrum Bağla'da pikaplarıyla sabahlara kadar müzik yapması, eski fender gitarı, protools set up'ı, ps2'deki motosiklet yarışı oyunları, Nil Karaibrahimgil'in tur otobüsünden uçarak inişi gibi artık acı bir tat veren hatıraları günlerdir aklımda, özellikle de gece olduğunda. Vahim olansa bu gencecik insanın hayatını bitiren artık her kim ya da kimlerse herhangi bir yaptırıma uğrayacaklarından emin olamıyor olmam, her ne kadar Serhan'ı geri getirmeyecek bile olsa...
UMUT YANIK
 
İnanılmaz bir olay.
Hiçbir zaman ölmemesi hatta yaşlanmaması gereken bir insandı. Gözümün önünde hala, şimdiki Duru Tiyatro olan eski Kadıköy Anadolu Tiyatro salonunda Santana smooth çaldığı gün... içeri girdim, -sanırım öğrenci birliği seçimleri, kalfest zamanı falandı, eclipse tayfasıyla takılıyorlardı. İnanılmaz bir insandı, hayran olunacak biriydi. cümlelerim toparlanamıyor...

Dünya güzeli gözleri, inanılmaz kendine güvenli, kıvırcık saçları, gazelleri... İnanmakta zorlanıyorum, kabul edemiyorum. İstemediği hiçbir şeyi yapmazdı o.

Çok fazla sohbetimiz yoktu, uzaktan laf atıp duruyordu, Çamlık2ta karşılıklı sigara içiliyordu. Böyleydi. Yine de biliyordum. Kendine güveni nemrutluk derecesindeydi bazen, ama onu sevdiren de buydu bence. Ölmemeliydi...Ölmemeliydi...KAAN YARDIMCI


Hiç tahmin etmediğim anlarda, hiç tanımadığım insanları Serhan'a benzettiğim ve her defasında içimi yakan, onu özleyerek, an'larımızı hatırlayarak, fotoğraflarına bakarak hasret gidermeye çalıştığım koca bir yıl geçti. Gülümsemesi ve gözleri hala gözümün önünden gitmeyen ve hayatımın sonuna kadar da gitmesini istemediğimsin. AYDIN DİLDAR


Altın kalpli, güzel gözlü,yakışıklı kardeşim.. Özleniyorsun ama unutulmuyorsun! Rahat uyu cennetinde. CEM BAŞÇI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder